35 yıldır her yıl konuştuğumuz 12 Eylül, darbenin mimarı Evren'in ölümüyle yine gündemde. Sağlıklı değerlendirmeler yapmazsak sadece bir darbecinin ölümüyle mağduriyetimizi, ateşimizi soğutmuş oluruz.
12 Eylül 1980 günü Evren'in darbesiyle anarşi durmuştu. Sağıyla, soluyla anarşiden bıkan halk darbeye "evet" anlamına gelecek olan anayasa referandumuna yüzde 92 oranıyla "evet" demişti. Hakikaten anarşi durmuştu. Çok güçlü taban yapıları olan örgütlerden beklenebilecek darbeye başkaldırılar yaşanmamıştı. Günde en az 20 kişinin öldüğü, Cumhurbaşkanının seçilemediği, siyasetin felç olduğu bir ortamda Evren'in darbesi önemli bir reaksiyonla karşılanmadı, hatta çok kişi arkadaşları gibi kim vurduya gitmeden kurtulduğuna sevindi. Halk ise artık hayatı çekilmez hale getiren darbe ortamını anormal karşılamadı, destekledi. Yüzde 92'lik 1982 anayasasına destek oy oranını başka türlü izah etmek mümkün değildir. Ama ya sonrası?
Ancak sonrasında durum değişti, anarşinin bitmesinden de önemli olanın demokrasinin katledilmemesi olduğu ortaya çıktı. Demokrasiyi askıya alan, zorbalıkla vatandaşı kendisine kul etmeye çalışan bir cunta rejimiyle karşı karşıya olunduğu anlaşıldı. Ama her şey için çok geçti. Darbeciler istedikleri uygulamayı yapıyor, çok bildiğini sanan darbeci paşa Evren meydan meydan gezip esip gürlüyordu. Meydanlarda büyük kalabalıklar vardı. Bunu da gören cuntacılar insan haklarını çiğneyen uygulamalarını iyice arttırıyorlardı. Partiler kapatılıyor, Meclis feshediliyor, tam bir hukuksuzluk ortamı oluşuyordu. İdamlar, işkenceler, korkunçluğuyla anılan cezaevleri, her şeyin üstündeki mülki askeri yetkililer darbenin cenderesinin ne olduğunu herkese gösteriyordu. Sonrasında 10 yılı bulan Evren diktatörlüğü ancak sona eriyor ve olduğu kadarıyla bir demokrasi ortamı oluşuyordu.
Aradan yıllar geçti ve müebbet hapse çarptırıldığını bile gören ve fakat temyiz işlemlerinden dolayı bu fiiliyatı yaşamayan Evren her fani gibi öldü. Evren, önemli bir toplumsal hınç nesnesi olarak bu dünyadan ayrıldı.
Şimdi Evren için gayet rahat lanet okuyan toplum zamanında yüzde 92 oy ile 1982 anayasasını ve Evren'in Cumhurbaşkanlığını kabul etmişti. Bu oran, darbecilerin baskısıyla değil doğal bir seçimle ortaya çıkmıştı. Bu çelişkinin üzerinde durmazsak olmaz. Önemli olan bu hataya tekrar düşmemektir. Anarşinin bitirilmesi karşılığında darbeye ve darbeciliğe teslim olunmaması gerektiğini öğrenememişsek değişen bir şey olmayacaktır. Her ne zaman ve şekilde olursa olsun demokrasinin arttırılmasından başka bir değişim talebinin meşru olamayacağını anlamış olmamız gerekir. Kürt sorununu vd. sorunları da böyle bir yöneliş içinde çözmeye çalışabilirdik. Birisi için devletin aklı başına geldi, ama ya diğer sorunlardaki çözümler?
Eğri otursak bile doğru ve hakkaniyetli değerlendirmeler yapmak zorundayız. 12 Eylül günü anarşiden bıkkın bir toplum ve darbenin artık kıvamını, zamanını bulduğunu düşünen darbeciler vardı. Bu yüzden, yani eyyamcılığın yaygın bir toplumsal hastalık olması sonucu darbeciler başarılı oldu ve maalesef referandum onayını da aldı. Toplum anı düşünüp rahatını tercih etti. Darbenin anarşiden beter bir hal olduğu ve insanların mutluluğunun adaletli bir yönetimden geçmesi gerektiği çok sonraları hatırlandı. Son tahlilde şimdi demokrasinin araçsallaştırılabilecek bir anlayış olmadığını öğrenmemiz, Evren için kızgın cümleler kurmaya çalışmamızdan daha önemlidir. Soru şimdilerde ve her zaman şudur, maslahatçı mı olacağız ve bize yakın olanı "kol kırılır yen içinde kalır" mantığıyla savunacağız, yoksa ilkelerin ne olursa olsun her şeyin üstünde olduğunu mu savunacağız. Sorgulamadan sevdiğimiz yöneticinin antidemokratik yönelişini hep hoş mu göreceğiz?
Ancak bir hakkı tespit ve teslim etmek lazım. 80 sonrası zorbalığın hüküm sürdüğü, anayasaya yüzde 92 "evet" dendiği yıllarda Evren'e karşı aktif muhalefeti hep sol gruplar yaptı, sağ sessiz kalırdı. Ne zaman ki 2011 referandumu geldi, iktidar sağlamlaştı, sağcılar Evren'in yargılanması gerektiğini vb. söylediler. Süreci iyi takip etmiş birisi olarak söylüyorum. Ölüp gittikten sonra ve yandaşı kalmadığı zaman söylenmek kolay, zor zamanda konuşmak önemlidir, ödenen bedellerle buralara gelinmiştir. Bu hali şimdiki zamanlara da projeksiyon yapabilirsiniz. İyice kutuplaşmış bir topluluğa bunu hatırlatmak zordur ama ilkeleri korumanın her zaman kazandıracağını unutmamış oluruz.
Evren için devlet töreni yapılması yasalar gereğiymiş. Yasaları da insanlar yapıyor, toplumun vicdanının kabul etmediğini yapmak mı devlet olmak? Hukuksuz mahkemelerin zalim kararlarıyla idam edilenlerin, hiçbir adil elin uzanamadığı karanlıkta işkence edilenlerin hakkı için bu cenazeyi devletin sahiplenmemesi gerekir.